Freitag, 16. Januar 2015

YE KÜRKÜM YE

Almanya'da yaşayan bilinçli ailelerin ve okumayı seven çocukların eskiden büyük bir sorunu vardı: Okuyacak yeterince kitap bulamamak. Çocuklar almanca kitaplardan kendi kültürünü, tarihini öğrenemiyor, türkçe kitapları ise dili ağır olduğu için okuyamıyorlardı. Son yıllarda Almanya'da yaşayan çocuklar için hem türkçe hem de almanca pek çok kitap yayınlanmaya başlandı.
Main-Donau Verlag güzel bir kitap yayınlamış. "Die Geschichten des Nasreddin Hodscha". Nasreddin Hoca'dan bildiğimiz, bilmediğimiz pek çok fıkra tadındaki hikayenin bulunduğu kitabı Cengiz Demir hazırlamış. Kaliteli basılmiş, resimleri de çok eğlenceli olan Nasreddin Hoca hikayelerini keyifle okudum.
Sadece çocuklar için değil, büyükler için de eğlenceli; sadece türklerin değil, almanların da severek okuyabileceği bir kitap olmuş. Hala okumadıysanız vakit geçirmeden alıp okumalısınız. İçindeki hikayeleri okulda arkadaşlarınıza anlatmadan duramayacaksınız.
Main-Donau Verlag çok güzel bir iş yapmış, mutlaka bu tür kitaplar yayınlamaya devam etmeli. Mesela Karagöz ve Hacivat hikayelerini ya da Keloğlan masallarını almanca okumak eğlenceli olur değil mi? Ya da almanların Nasreddin Hoca'sı Till Eulenspiegel'in maceralarını türkçe okumak? Bunlar da yayınlanmalı ve biz boş vakitlerimizde bol bol kitap okumalıyız, öyle değil mi çocuklar?
Hatta yeteneği olduğuna inanan birkaç arkadaş bir araya gelse, bir tiyatro grubu kurup bu hikayeleri oynasa, biz de izlesek, sanat hayatımıza can gelse, fena mı olur?

BİLETSİZ YOLCULUK YAPMA!


Espri bu ya, iki genç kız trene biletsiz binmiş. Kontrolcü ceza yazmak için isimlerini sorunca biri Türkan Şoray demiş, diğeri Filiz Akın. Kontrolcü de "Memnun oldum, ben de Tarık Akan!" demiş. Meğer türkmüş. Gençler ceza yemekten kurtulamamışlar tabi.
Almanya'da biletsiz trene ya da otobüse binmeniz çok kolay. Engel yok, binerken bilet soran yok. Ama siz yolculuk yaparken üniformalı veya normal giyinmiş bir kontrolcünün aniden bilet sorup sizi biletsiz yakalayıp diğer yolcuların ayıplayan bakışları arasında trenden indirme ve ceza yazma ihtimali çok yüksek.
Ulaşım araçlarını biletsiz kullanmaya alışmış gençler yakalanmamanın yollarını bulmuş. Şehirdeki kontrolcülerin hepsini artık ezberlemiş, onlardan birisi binince hemen inen de var, tek biletle iki kişi binip birisi bileti gösterince kontrolcüye farkettirmeden bileti diğerine uzatan da. Hatta facebook üzerinden organize olup radar ihbarı yapar gibi birbirlerine kontrolcü olan otobüsü, treni haber veren gençler bile var.
Kontrolcüler biner binmez hemen trenden inip bir de kapanan kapıdan kontrolcüye el sallayan gençleri de görmüştüm. Biletsiz yolculuk yapmaya o kadar alışmışlardı ki artık kontrolcüler de onları tanıyordu.
Kontrolcü yaklaşırken koltuğun altına saklanır gibi yapıp, biletsiz birini yakaladığını zanneden kontrolcüyü biletini göstererek şaşırtan espri sever vatandaşlar da var, biletini cüzdanından yavaşça çıkarıp kontrolcüyü bekleterek biletsiz yolcu varsa yakalanmasını engellemeye çalışan yardımsever insanlar da.
Bir de şoför vardı, elindeki mikrofonla yolculara sürekli espriler yapan. Onun olduğu otobüste yolculuk yapmak isterdik. Bir keresinde üniformasız kontrolcüler binmiş ve şoför: "Oo, cezacılar geldi, kaçın!" demiş, bütün otobüsü güldürmüştü. Kimse inmemişti, demek hiç kaçak yolcu yoktu.
Şaka bir yana Almanya'da kaçak yolcuların devlete yıllık zararının 350 milyon euro olduğu belirtiliyor. Yetkililer sadece Berlin'de bir yılda yarım milyon kaçak yolcu yakalandığını söylüyor.
Bu kaybı kapatmak için her yıl bilet fiyatlarına zam yapılıyor. Yani biletsiz yolcuların faturası biletli yolculara kesiliyor.
Bizler kul hakkının ne demek olduğunu bilen bir milletiz ve elma tarlasına kasa koyup başında kimsenin beklemediği, elma alanın parasını kasaya attığı ve elmaları da, kasayı da kimsenin çalmadığı bir ülkede yaşıyoruz.
Tanımadığımız birisinin evimize izinsiz girip bir bardak su bile içmesini istemeyeceğimiz gibi ücretini ödemeden ulaşım araçlarına binmemeyi insan olmanın, kültürümüzün, dinimizin ve alman kanunlarının bir gereği olarak kabul etmeliyiz.
Bunlar da caydırıcı olmazsa biletsiz yolculuğun cezasının 40 eurodan 60 euroya çıktığını da hatırlatalım!

DUYARSIZLAŞMA

Almanya'da bugünlerde halkın konuştuğu gündemlerden bir tanesi , ülkenin büyük marketlerinden Aldi'nin süt ve süt ürünlerine yaptığı indirim. Aldi'nin süte, tereyağına, peynire yaptığı ortalama 5 centlik indirim, bunun diğer marketlere etkisi, çiftçilerin bu duruma tepkisi alman halkının gündemini uzun süredir meşgul ediyor.
Başka bir gündem kiracıları arasında ayırım yapan bir ev sahibine mahkemenin verdiği para cezası. Berlin'deki apartmanında oturan türk ve arap kiracılara zam yapıp alman kiracılara zam yapmayan ev sahibine eşitlik kanununa aykırı davranma suçundan verilen ceza başka davalara örnek olur mu? Başka eyaletler bu kararı örnek alır mı ve mesela işyerlerinde ayrımcılığa uğrayanlar için de geçerli midir? Bu olay gündemi bir süre daha meşgul edecek gibi.
Başka bir olayda komşusunu balkonda sigara içtiği için dava eden kişi davayı kaybedince yüksek mahkemeye gidiyor ve yine davayı kaybediyor. Mahkemenin sigara içen komşusundan davacı olan adama tavsiyesi ilginç: 
-"Ev sahibinden kira indirimi iste."
Şimdi Almanya'da balkonda sigara içilip içilmeyeceği, balkonda sigara içen komşunuz varsa kira indirimi alıp almayacağınız konuşuluyor. Balkonda sigara içme saatlerinin sınırlı olması bile tartışılan çözümler arasında.
Ekonomik gelişmişlik ve yerleşmiş demokrasi olunca halkın gündemi dünyanın geri kalanının boğuştuğu sorunlara bazen pek benzemiyor. Bu bazen de duyarsızlaşmayı beraberinde getirebiliyor. Yaşadığı dünyaya, kendini doğrudan ilgilendirmeyen konulara duyarsız bir toplumda farklı sosyal sorunlar ortaya çıkabiliyor.
Avrupa'nın terör tehditi altında olduğu bu günlerde bir radyonun sorduğu soruya insanların "Korkacak birşey yok. Bize birşey olmaz. Bizim polisimiz en iyisi." şeklinde cevaplar vermesi acaba duyarsızlıktan mı? Yoksa herkesin işini iyi yapmasının, polisin işinin hakkını vermesinin, yargının olması gerektiği gibi çalışmasının verdiği güven duygusu mu?

Donnerstag, 15. Januar 2015

TRAMWAYDA

Tramvaydayiz, durakta iyi giyimli bir kadın sigara içiyor.
- "Sigara içmek insanın kalitesini düşürüyor." diyoruz, "Hele kadınlara hiç yakışmıyor."
-"Ama akşam işten eve gelince yorgunluk kahvesiyle bir tane içmeden kendime gelemiyorum." diyor karşımızda oturan bayan. Şaşırıyoruz, her zamanki gibi etrafta türklerin olabileceğini unuttuğumuzu farkediyoruz.
-"Yine de sigara iyi birşey değil." diyoruz.
Almanya'da yaşayan çoğu türkün başına gelmiştir buna benzer bir olay.
Bir keresinde de havaalanında çalışan bir türk, Kırgızistan'lı arkadaşımızı göstererek yanındakine:
-"Bu çinliler de çok tembel oluyor. Baksana bir bavulu bile taşıyamıyor." demişti. Arkadaşımız sinirlenmiş,
-"Ben çinli değilim." diye cevap vermişti. Adam çinli sandığı yolcunun türkçe bilen bir kırgız olabileceğini tahmin edememişti. Aldığı cevapla şaşkına dönmüş ve utanmıştı.
Alınacak dersler: Sigara her durumda zararlı ve gıybet insanı mahçup edebiliyor.